VATANDAŞTA NE GÜÇ NE DE DERMAN

Siyasette bir kavga sürüp gidiyor.

En ağır suçlamalar,yargıya taşınan davalar,vatanseverdi,vatan hainiydi,suikast ihbarları,tehdit mektupları ülkenin gündeminde kırıla gidiyor.

Halbuki vatandaşın hiç böyle bir gündemi yok.

Vatandaş geçim derdine düşmüş,

Sanayii durmuş,makinalar bir bir susuyor.

Oda başkanları televizyonlarda reklam peşindeler.

Sokağa çıkamaz hale geldiler.

Dünya çapında fırtınalı ve çalkantılı zamanlardan geçiliyor. Belirsizliğin başat olduğu böylesi bir dönemde ekonomiler hiç olmadığı kadar zorlanıyor. Sağlık krizi de insanları canından bezdirdi doğrusu… Çoğu ülkede tekrar kapanmalar başladı bile…

Tüm bu gelişmeler ülkelerin dengelerini zorluyor elbet... Ve dolayısıyla ülkeler arası rekabet daha da kızıştı. Haliyle ortadaki gelir küçüldükçe ülkelerin hamleleri daha da saldırganlaşıyor.

Diğer taraftan, Amerika’da hızlanan Biden dönemi hazırlık telaşının rüzgârı ta bize kadar geldi. Ve dolayısıyla son günlerde hepimizin en çok yorumladığı, konuştuğu kelime de “reform” oldu.

Bir reformdur gidiyor. Hukukta reform, ekonomide reform, reform…

İyi, güzel reform deniliyor, şunlar yapılacak, bunlar yapılacak deniliyor ki keşke yapılabilse, ama sonra birden hızla başa dönülüyor.

Sanki bir şeyler tam net değil… Sanki tam bir adım atılacak, atılacak da birileri çelme takıyor gibi…

Oysaki sıkıntılar maalesef kapıda sıra sıra…

Merkez Bankası döviz rezervlerinin ekside olması, yaklaşık 130 milyar doların buhar olması, yaklaşık son iki yılda iç ve dış borç stokunun 970 milyar liradan 1 trilyon 860 milyara yükselmesi, yabancı yatırımcıların başka bir bahara kalması, sanayicilerin gittikçe sıkışması, sayıları gün geçtikçe artan işsiz gençlerimiz, gün boyu siftah yapamayan esnaflarımız, maliyetlerden beli bükülen çiftçilerimiz,

Canından bezen sağlık çalışanlarımız,

Ve bu meselelerin geleneksel medyanın büyük bir bölümünde yer bulamaması,

En önemlisi de DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın sürekli belirttiği üzere; güven ve itibar kaybı…

Gelinen bu noktada, böylesi fırtınalı dönemlerde hiç olmadığı kadar net adımlara ihtiyacımız var. Ki böylesi dönemler bir liderlik sınavı olarak da görülebilir doğrusu…

Geçenlerde de belirttiğim üzere, bu süreçte, çevremizde ve ülkemizde yaşanan türbülansların daha kolay atlatılabilmesi için özellikle “çevik liderlik” kavramı ön plana çıkıyor. Bu noktada, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun salgının başından bu yana sorunları kapsamlı olarak ortaya koyması ve akabinde çözüm önerilerini belirtmesi önemlidir. Son dönemde “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerilerini de kamuoyu ile paylaşmaları çok değerlidir. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz bu çalkantılı süreçte rüzgârın yönünü Sayın Davutoğlu belirliyor denilebilir.

Öte yandan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Memleket masası” önerisini bugünlerde yeniden ifade etmesi de çok kıymetlidir.

Zira böylesi zor dönemlerde liderler bir araya gelmeyecek de ne zaman gelecek merak ediyorum doğrusu… Sessiz yığınlar meselelerine çözüm bekliyor ki bu da istişareyle, ortak akılla olacaktır elbet…

NE CANIMIZ KALDI, NE DE TAKATİMİZ…

Nasıl bir cenderedeyiz bilemedim, nasıl bir karanlıktayız göremedim.

Her an yüreğim sıkışıyor. Gözlerim dikildi kapıya, kulaklarım sedaya,

Olur ya bizim ellerden bir haber gelir, gelir de yüreğimiz hafifler diye…

*

Olur ya toprağımız dile gelir, yeter diye haykırır.

Nasıl bir acıya bulandığını anlatır. Anlatır, anlatır da oracıkta insafa gelinir.

Hasankeyf affeder mi bizi mesela?

Vah İstanbul, her yeri betona boğulmuş... İstanbul affeder mi bizi asıl?

*

Olur ya bir çocuğumuz dile gelir, geleceğim karardı diye bağırır.

Ne nefes alacak havam kaldı, ne de içinde oynayacak yeşilim kaldı diye bağırır.

Birileri de çocuğumuza sıkı sıkıya sarılsa, sarılsa da affeder mi bizi asıl?

*

Olur ya bir gencimiz dile gelir, aşım aldı başını gitti, ben de yarım kaldım diye kahreder.

Ne farklı seslerin çıkabileceği bir iklimimiz kaldı, ne de işsizliğe dayanacak gücümüz kaldı diye kahreder.

Birileri de gencimize kulak verse, verse de affeder mi bizi asıl?

*

Olur ya bir çiftçi amcamız dile gelir, ıssız kaldı tarlalarım diye ağıt yakar.

Ne çocuğum ne de torunum basamadı toprağına diye ağıt yakar.

Olur ya bir esnafımız dile gelir, kazanca hasret kaldık diye dert yanar.

Ne bereketimiz kaldı ne de neşemiz kaldı diye dert yanar.

Birileri de çiftçilerimize, esnaflarımıza yardım etse, etse de affederler mi bizi asıl?

*

Olur ya bir kadınımız dile gelir, dünya başıma yıkıldı, evim barkım kalmadı diye feryat eder.

Ne güvencemiz kaldı, ne de huzurumuz kaldı diye feryat eder.

Birileri de kadınlarımızın acısını paylaşsa, paylaşsa da affederler mi bizi asıl?

*

Olur ya bir teyzemiz dile gelir, bin bir dert sardı her yeri diye sessizce yakınır.

Ne tasamız bitti, ne de umudumuz kaldı diye sessizce yakınır.

Birileri de teyzemizin gönlünü almaya çalışsa, çalışsa da affeder mi bizi asıl?

*

Olur ya hayvanlarımız da dile gelir, bitsin bizlere yapılan bu zulümler diye yakarır.

Ne canımız kaldı, ne de takatimiz kaldı diye yakarır.

Birileri de hayvanlarımıza şefkat gösterse, gösterse de affederler mi bizi asıl?

Ve asıl bu ağır yüklerden nasıl kurtuluruz?

Toprağımızla, suyumuzla, havamızla nasıl barışırız onu da hiç bilemedim...

YORUM EKLE
google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0