Metin Feyzioğlu: Türkiye’nin Çivisi Çıktı

Türkiye gündeminin en renkli kişilerinden biri olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Manşetx Gazetesi’ne çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü etkinliği için geldiği Bursa’da siyasi gündemi ve son günlerin en çok tartışılan konularını Manşetx Gazetesi’ne değerlendirdi. Gazeteci yazar Necmi İnce’nin Ergenekon tahliyeleri, adil yargılanma hakkı, Özel Yetkili Mahkemeler ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile ilgili sorularına çarpıcı cevaplar verdi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Necmi İnce’nin “Teklif gelirse CHP’nin başına geçecekmisiniz?” sorusuna çok tartışılacak ve gündem oluşturacak bir cevap verdi...

5 Nisan avukatlar günü ile ilgili mesajınız nedir?

5 Nisan bizim için oldukça önemli bir gün. Türkiye’de avukatlığın anlamının tartışıldığı, yurttaşlar ile paylaşıldığı ve sorunlarımızın ortaya konduğu sembolik günlerden biri.Bu 5 Nisan her zamankinden daha önemli. Çünkü siyaset mekanizması dibe vurmuş durumda. Siyasi partilere, yasamaya, yürütmeye ve yargının neredeyse bütününe çok büyük bir güvensizlik ortaya çıkmışken, Türkiye Barolar Birliği toplumun yol göstericisi oldu. Biz Türkiye Barolar Birliği yönetimine geldiğimizde, milletimizin, tüm siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin Kutup Yıldızı olacağımızı, bunun için gayret göstereceğimizi söylemiştik. Göreve gelişimizden bu yana geçen 8 ay gibi kısa bir sürede Türkiye Barolar Birliğini bu noktaya taşıdığımız için çok gururluyum. Şu anda 10 milyonlarca yurttaşımız Türkiye'de ’eler oluyor, bu kadar kutuplaşma ve bu kadar nefret dili ortasında doğru olan nedir anlamak için bize bakıyor ve sorunların çözümünde bizim destek olmamızı talep ediyorlar. Bu Türkiye Barolar Birliğinin itibarının fevkalade yükselmiş olması demek.

Sizden önce Türkiye Barolar Birliği bu kadar sık gündeme gelmiyordu. Şimdi ise gündemden düşmüyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Biz en önemli mesleki sorunun Türkiye’de Hukukun üstünlüğü ilkesinin ağır şekilde zedelenmiş ve nerdeyse askıya alınmış olduğunu tespit ettik. Hukukun üstünlüğünü, herkes için adil yargılanma hakkını sağlamadan, demokrasi tüm kurum ve kuralları ile işlemeden mesleki sorunları çözemezsiniz. Bizim ortaya koyduğumuz; Hukukun üstünlüğü avukatların en temel meslek sorunudur. Hukukun üstün olmadığı yerde demokrasi yoktur.. Demokrasinin olmadığı yerde ise avukatın alın terinin değeri olmaz ve avukatlık mesleğinin itibarı da hak ettiği yerde olmaz. Biz bir yandan meslektaşlarımızın adliye içi sorunlarına yetişmeye gayret ederken, diğer yandan da Türkiye’nin genel sorununa eğilip, Hukuku üstün kılma mücadelesi verdik. Bu da toplumun bize güvenmesini, bizi yol gösterici olarak benimsemesini sağladı. Biz toplumla kucaklaştık, toplumun bir parçası olduk ve Türkiye Barolar Birliği gündem oluşturma gücüne sahip oldu.

Başbakanın Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duymuyorum açıklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu çok ağır bir cümle. Bir ülkenin Başbakanının mahkemelerin kararına saygı duymuyorum deme hakkının olmadığı kanaatindeyim. Başbakan mahkeme kararlarına saygı duymuyorum derse, aşağıya doru sistemin halkaları da, mahkeme kararlarına saygı duymamaya başlar. Bu gün en çok ihtiyacımız olan Hukuka saygı göstermektir. Maalesef devletin bütün çivileri yerinden çıktı, bu çivileri yerine çakmak zorundayız. Eskiye özenerek değil, eskiden ders alarak, yepyeni bir geleceği inşa etmeliyiz.

Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasından sonra yaşanan tahliye süreci ve gerekçeli karar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek?Tahliye edilenler için yeniden yargılama olacak mı?

Ergenekon’da gelem mahkûmiyetler ile birlikte tutuklamalar devam etti. Konunun Yargıtaya gitmesi gerekirken, hala gerekçesi yazılmamıştı. Gerekçesi yazılmadığı için dava Yargıtaya gidememişti. Bu arada Özel Yetkili Mahkemeler tamamen kaldırıldı. Bu mahkemeler kaldırıldıktan sonra 16 bin sayfalık gerekçeli karar yazıldı. Şimdi dosya Yargıtay’a gidecek. Bir davanın gerekçeli kararı 16 bin sayfa olamaz. Ben burada mahkemenin kendini aklamaya çalıştığını düşünüyorum. Mahkeme gerekçeli kararı kes yapıştır yapmış. Karara baktığımız zaman iddiaların deliller ile desteklenmediğini, somutlaştırılmadığını görüyorsunuz. Bu mahkemelerin, anti demokratik olduğu sabit ve bu sebeple kaldırıldığıda sabit. Böyle bir mahkemeden doyurucu bir gerekçeli karar bekleyebilir misiniz? Önce hükmü verip, sonrada gerekçe üretmek hiç sağlıklı olmasa gerek.

Uzun tutukluluk süreleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de asıl sorun adil yargılanma hakkıdır. Adil yargılamanın olmadığı bir yerde tutukluluk da haksız olur, yargılamada yanlış yürür ve suçlu ile suçsuzda birbirinden ayrılmaz. Konu uzun tutukluluktan çok daha kökten olan adil yargılanma hakkıdır. Özel Yetkili Mahkemelerin anti demokratik olmalarının sebebi, yapısal olarak adil yargılamaya elverişli olmamalarıdır.

Özel Yetkili Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılmasından sonra birileri de kalkıp, Devlet Güvenlik Mahkemeleri de kaldırıldı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri tarafından cezalandırılan kişilerde tekrar yargılansın derse, bu hukuksal bir karmaşa oluşturmaz mı?

Soru konuyu Öcalan davasına getirdi. Öcalan davasının kararı kesinleştikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üç noktada ihlal buldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bulduğu üç ihlalin gereği yapıldıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Öcalan’ın başvurusunu geri çevirdi. Eğer sayın Bahçeli bana randevu verseydi, kendisine yanlış bilgi verildiğini anlatırdım. Kendisi beni dinleme gereği duymadığı için konuyu anlamadı. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kararları yeniden yargılanmaya açılamaz.

Bu Hükümet’ten önce Adalet vardı da Bu Hükümet’ten sonra mı Adalet kayboldu eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu çok haksız ve hafızadan yoksun bir bakış. Eski kaynakları karıştırırsanız, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne karşı en büyük mücadeleyi Baroların ve Üniversitelerin yürüttüğünü ve Ankara Hukuk Fakültesi’nin başı çektiğini görürsünüz. Geçmişi hatırlamazsanız, kulaktan dolma bilgiler ile o zamanda eleştirilmiyordu dersiniz. Ben 1991 yılında Akademisyen oldum ve o günden bu güne Terörle Mücadele Kanunu’nun yanlışlığını, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin anti demokratikliğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyledim. O gün neredeydin sözü çok haksız bir sözdür. Hukuksuzluklara karşı pozisyon kollamadan gereğinin yapılmasında eksiklikler gördüğüm için, bazı görevlere talip oldum. Her şeyin doğru yapıldığını düşünseydim Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na talip olmazdım.

Yerel seçimleri ve yerel seçimlere yapılan itirazları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir takım şaibeler var. Özellikle at başı giden seçimlerde oyların sayımına ilişkin sıkıntılar her zaman gündeme getirilir. Seçime ilişkin şaibeler, seçimlerden önce ortaya atıldı. Ben Türkiye’nin demokratik standartlarının oldukça düşük olduğunu söyleyen bir insanım. Bir ülkede demokratik standartlar düşük ise, seçimlerde standartların yüksek olmasını bekleyemezsiniz. Bu nedenle demokrasinin tüm kurum ve kuruluşları sağlıklı bir şekilde işliyormuş gibi rehavet içinde seçime gidemezsiniz. Sandık başında her türlü tedbiri almanız gerekir. Madem oyum çalınacak diyorsun, kapını kilitle komşunu şaibeli yapma. Kapını kilitlemiyorsun ve komşuna dönüp, sen suçlusun diyorsun. Komşunun hırsız olduğundan şüpheleniyorsan kapına 3 tane kilit takarsın. Ben suçlu aramıyorum. Ben oy kullanıyorsam; oyumun doğru sayılmasını, tutanağa doğru geçirilmesini sistemden bekliyorum. Sistemin içinde sadece iktidar yok muhalefette var, sistemin içinde Hakimler de var. Ama Hakimlere gelinceye kadar sandık kurullarında bütün siyasi partilerin temsilcileri var. Ben oy kullanan bir yurttaş olarak, sandık başında müşahit değilim ki! Kim organizasyonu yapacak, tabi ki iktidar ve muhalefet. Siyasi partilerin sayım tutanaklarının yanlış geçirileceğine dair şüpheleri var ise, orada bunun tedbirini almaları gerekirdi. Birleştirme tutanaklarında değişiklik yapılacağını düşünüyorlar ise orda bunun tedbirini almaları gerekirdi. Oy torbalarının yakılacağına dair şüpheleri var ise, oy torbalarını hazine sandıkları gibi korumaları gerekirdi.

Sorunun çözümü için ne tür adımlar atılabilir? Ankara’da yoğun itirazlar var bu konuda ne diyorsunuz?

Ankara’da biz 750 avukat tamamen bir yurttaş girişimi olarak sandıklardaydık. Biz sayı olarak her yere yetişemedik ve yetkimizde yoktu. Tam olarak her yere yetecek sayıya ve yetkiye sahip olan siyasi partilerdi. Siyasi partilerin işi sağlam tutması gerekirdi.

Cumhuriyet Halk Partisi tabanında size yoğun bir teveccüh var. Teklif gelirse CHP’nin başına geçer misiniz?

Ben görevimin başındayım ve böyle bir spekülasyon üzerine yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Halkta bir arayış var. Halk işini doğru yapan birine teveccüh gösteriyor. Ben ve arkadaşlarım başarılı bir kadroyuz. Disiplinli, örgütlü ve Anadolu’ya yayılmış bir şekilde çalışıyoruz. Benim verdiğim örnek şudur. Hiçbir Teknik Direktör transfer olacağı düşüncesi ile takımını şampiyon yapmaz. Benim görevim Türkiye Barolar Birliği’ni zirveden zirveye taşımak. Hedefimizde şu olmalı. Siyaset elini ayağını Hukuktan çekmeli, bir takım dini guruplar Yargı ve Emniyetten elini çekmeli. Dini özgürlükleri devlet koşulsuz olarak kabullenmeli ve insanların teşebbüs hürriyetine öç alma niyeti ile saldırmamalıdır. Herkes ticaretini serbestçe yapabilmeli, bir yandan emek korunurken, bir yandan da istihdam oluşturulmalı. Devlet maçın kurallarını önceden belirlemeli ve sonradan dokunmamalıdır. Maçın kuralları önceden belirlenmez ise, devleti yönetenler çıkılan yolda canları sıkıldığı zaman kuralları değiştirler. O zamanda ülkede Liberal ekonomi olmaz. O ülkenin ekonomisi sadece siyasi iktidara yanaşanların ekonomisi olur. Böyle bir ortamda Yargı bağımsızlığı da olmaz, emekte korunmaz. Bu yüzden bizim sistemi yeni baştan kurmamız gerekiyor. Toplumsal barışın sağlandığı, öç alma mekanizmalarının kırıldığı, tertemiz bir sayfa açmamız gerekiyor.

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0