Bülent Arınç: 'Taksim'e kesinlikle izin verilmeyecektir'

Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası açıklama yapan Hükümet sözcüsü Bülent Arınç, 'Taksim'e kesinlikle izin verilmeyecektir' dedi.

Bülent Arınç: 'Taksim'e kesinlikle izin verilmeyecektir'
banner98
 Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda Türk-İş’in Kadıköy’de miting yapmayı kabul ettiğini, sadece DİSK’in ve ona bağlı sendikaların Taksim’de ısrar ettiğini belirterek, “Toplulukların, büyük kalabalıkların orada sabahtan akşama gösteri yapması şeklinde bir izin verilmeyecek ve ne olursa olsun emniyet kuvvetleri duruma müdahale edecektir” dedi.

Bakanlar Kurulu Toplantısı’nın sona ermesinin ardından basın toplantısı düzenleyen Başbakan Yardımcısı Arınç, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Bir gazetecinin “Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin katıldığı bir programda, Başbakan'ın köşke çıkması halinde Başbakan yardımcılarının birinin Başbakanlık görevini üstlenebileceğini ifade etti. Bu parti görüşü müdür ya da şahsi görüşü müdür. Bakanlar Kurulu'nda gündeme geldi mi?” diye sorması üzerine Arınç, konunun Bakanlar Kurulu’nda gündeme gelmediğini söyledi. Mehmet Ali Şahin’in kendi düşüncelerini ifade ettiğini dile getiren Arınç, “Sayın Mehmet Ali Şahin’in bugün sabah saatlerinde bir televizyon kanalındaki mülakatını ben de takip ettim. Şüphesiz soru soran kişi Mehmet Ali Şahin beye soruyor. Partimizin hukuk ve siyasetle ilişkili genel başkan yardımcısı olan önceki meclis başkanlarından değerli bir arkadaşımız da kendi özel düşüncelerini ifade ediyor. Bazı düşünceleri itibariyle de benimle örtüştüğünü söylüyor. Şüphesiz bunu sormaya bile gerek yok. Konuşan Sayın Mehmet Ali Şahin’dir ve bunlar onun özel düşünceleridir. Eğer sorulması gereken bir konu varsa herhalde yine kendisine sormakta fayda olur” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kütahya gezisinde yaptığı “Mevcut şartlarda ileriye dönük bir siyaset planım yok” açıklamasının hatırlatılması üzerine Arınç, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Kütahya’yı ziyaretlerinde söz konusu ettiği cümleleri bana Cumartesi günü Bursa’da bulunduğum bir sırada arkadaşlarımız sormuşlardı. Ben de geniş bir açıklama yapmıştım. O geniş açıklamamın da medyada yer aldığını gördüm. O sözlerime de ilave edecek bir husus yok” diye konuştu.

“TÜRKİYE’DE 20-30 YILDIR YÜZDE 10’LUK BARAJ VAR”

Arınç, seçim sistemiyle ilgili bir çalışma olup olmadığı yönündeki soruya ise, bu konunun Bakanlar Kurulu gündeminde bulunmadığını ifade ederek, “Ancak bu konuyu biliyorsunuz Sayın Başbakanımız ve bazı ilgili bakan arkadaşlarımız seçim sistemi üzerinde bir çalışma yapıldığını ifade ettiler. Ben de yine Bursa’da yine bir soru üzerine bu konudaki fikirlerimi açıklamıştım. Olay şudur; bildiğiniz gibi 30 Eylül 2013 tarihinde bir demokratikleşme paketini açıklarken Sayın Başbakanımız aynı zamanda muhalefetle birlikte tartışılmak üzere öneri getirmişti. Türkiye’de mevcut sistem bildiğiniz gibi 20-30 yıldan bu yana yüzde 10’luk baraj sistemidir. Bu barajın kaldırılması yerine başka bir seçim sistemin getirilmesi konusunda da tartışmalar olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidenler olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yüzde 10’luk baraj bütün siyasi partiler için eşit olarak düşünüldüğünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilmediği kanaatine varmıştır. Ancak bu konuda bir gelişme olabilir. Biz düşüncelerimizi tartışmaya açalım ve ortak mutabakat bulursak bu üç seçenekten bir tanesini kabul edebiliriz demişti Sayın Başbakanımız” dedi.

“DARALTILMIŞ BÖLGE Mİ OLMALI TÜRKİYE GERÇEKLERİNE UYGUN DAR BÖLGE SİSTEMİ Mİ OLMALI?”

Bunlardan bir tanesinin mevcut sistem olduğunu diğerinin ise ‘daraltılmış seçim’ sistemi olduğunu aktaran Arınç, konuşmasına şöyle devam etti:

“Yani diyelim ki Bursa 18 milletvekili çıkartıyor. 5 veya 6’lı gruplamalarla bunu üç seçim bölgesine çıkarmak… Diyelim ki İstanbul 80’in üzerinde milletvekili çıkarıyor. Bugün üç seçim bölgesidir. Oysa bunu 12-15 seçim bölgesine çıkarmak mümkün olabilir. Bu konunun üzerinde ne düşünüyorsunuz diye soruldu. Birde bazı ülkelerde dar bölge sistemi vardır. Yani milletvekilinin sayısı kadar seçim bölgesi yapmak orada sıfır baraj ve çoğulun sisteminin cari olmasıdır. Ne gariptir ki baraj üzerine konuşanlar bu üç seçenek üzerine hiçbir düşünce ifade etmediler. Biz anlıyoruz ki onlar iki seçim bölgesi sisteminin de kendilerine zarar vereceğini düşünerek bunlardan bir tercih yapmak noktasında değiller. Ancak biz o zaman işe vaziyet etmek ve bunu bir görev olarak almak durumunda kaldık. Şu anda teşkilatımızda, seçim işleri başkanlığımızda bu seçim işlemlerinden ikisi üzerinde bir çalışma yapılıyor. Daraltılmış bölge mi olmalı Türkiye gerçeklerine uygun dar bölge sistemi mi olmalı? Çeşitli simülasyonlar üzerinde çalışılıyor ve bunun hem temsilde adalete hem de yönetimde istikrara yol açabilecek bir seçim sistemi hangisi daha idealdir, hangisi daha gerçekçidir bunun çalışması yapılıyor. Şüphesiz bunun çalışması bittiğinde Bakanlar Kurulumuza eğer bir tasarı olarak bunu sunacaksak gelecektir. Teklif olarak gelecekse de Merkez Yürütme Kurulu’nda tartışılarak buna ayrıca karar verilmesi gerekebilir. Ama her halükarda eğer bugünkü seçim sistemi değişecekse yani ikisinden biri olarak bir ihtimal söz konusuysa bunun mutlaka Haziran ayına kadar kanunlaşması gerekir. Çünkü Anayasamızın 67. Maddesi'nin ikinci fıkrası Türkiye’deki seçim sistemlerinin temsilde adalet, yönetimde istikrara uygun olması bir, ikincisi de yapılacak seçimden en az bir yıl önce de kanunlaşması gerekiyor. Madem ki 2015 Temmuz ayında seçim yapılacaksa Türkiye’de bunun bir yıl öncesinden seçime yönelik bir değişikliğin yapılması mecburiyeti var. Bugün Nisan’ın 21'i ise önümüzde topu topu ancak yani yasalaşma sürecini dikkate alırsak 1 aylık bir zaman var. Bu çalışmalarımızın ne zaman bittiğini ve hangisi üzerinde karar kıldığımızı elbette sizlere açıklayacağız. Ama bugün o noktada değiliz.”

“TAKSİM’DE SADECE DİSK ISRAR EDİYOR”

1 Mayıs İşçi Bayramı ile ilgili Taksim ısrarının Bakanlar Kurulu gündemine gelip gelmediğinin sorulması üzerine ise Arınç, “Gelmedi. Ben Sayın İçişleri Bakanımıza sordum bu konudaki son durumun ne olduğunu. Bir defa sendikalar Taksim’de 1 Mayıs toplantı veya gösteri yapmak istiyor sözü eksik. Mesela Türk-İş Kadıköy’de miting yapmayı kabul etti. Sadece DİSK ve ona bağlı sendikalar her yıl olduğu gibi belki bir toplantı ve gösteri yürüyüşünden daha fazla bir tartışma ortamı çıksın, bir çatışma olsun ve Taksim geçmişte yaşanan olayları yine acı örnekleriyle hatırlatan bir gösteriye sahne olsun diye bir çabanın içerisinde. Bu konuda kanunlar geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu İstanbul Valiliği’nin aldığı kararlarda Taksim’in ayrılan bir alan olmadığı çok açıktır” şeklinde konuştu.

“KESİNLİKLE TAKSİM'E İZİN VERİLMEYECEK VE MÜDAHALE EDİLECEK”

Mitingler için, gösteriler için Maltepe’de ve Yenikapı’da miting alanları tahsis edildiğini belirten Arınç, şunları kaydetti: “Bu sendikaya müracaatı da olmamasına rağmen sadece görüşmeler yaptıkları için sizin toplantı alanınız orasıdır, orada miting yapacaksınız, hemen başvurunuzu yapın mutlaka orada yapabilirsiniz denilmiştir. Ama onlar tartışmayı sürdürmek hatta şiddetlendirmek ve neye mal olursa olsun Taksim’de yapmak gibi bir ısrarın içindeler. Bir defa Taksim’de yayalaştırma projesi gerçekleştirilmiştir. Orası bir gösteri alanı değildir. Geçmişteki güvenlik sebepleriyle vilayetimizin aldığı başka bir karar vardır. Biliyorsunuz hükümetimiz 1 Mayıs’ı bir bayram olarak kabul eden yıllar sonra ilk hükümettir. Bu da düşünce ve fikir özgürlüğüne toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna uygun yapılabilecek her toplantıya sıcak baktığımız şeklinde anlaşılabilir. Yani sendikaları temsilen bir küçük topluluğun bir çelenk sunmak ve bir basit bildiriyi orada okumak gibi anlamlı bir jesti olabilirse sanıyorum valilik buna izin verebilecektir. Ama toplulukların, büyük kalabalıkların orada sabahtan akşama gösteri yapması şeklinde kesinlikle bir izin verilmeyecek ve ne olursa olsun emniyet kuvvetleri duruma müdahale edecektir. Yasa dışı bir eylem olduğu için de bunu tertipleyenler kanuni bir soruşturmaya maruz kalacaklardır.”

“AK PARTİ ÇOK GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE HAZIRLIK YAPIYOR”

Yerel seçimlerde iptal edilen bölgelerle ilgili soruya ise Arınç, şu yanıtı verdi:

“Biliyorsunuz önce Ağrı il olarak şimdi de Yalova il olarak seçimler iptal edildi. Bildiğim kadarıyla Haziran başlarında buralarda bir seçim yapılacak. Yine hatırlıyorum bazı ilçelerde galiba 5 olması lazım. Seçimlerin yenilenmesine karar verildi. Bu normal prosedürdür. Seçimlere AK Parti çok güçlü bir şekilde hazırlık yapacak ve iptal edilen bu seçimlerde belediye başkanlıklarını kazanabilmek için bütün gücüyle gayret edecektir.”

“YOLSUZLUK NE ZAMAN KİM TARAFINDAN YAPILIRSA YAPILSIN BUNUN ÜZERİNE MUTLAKA GİDİLMELİDİR. BUNUN İÇİN BİR BAYAN REKTÖRÜN BAŞINI ÖRTMESİNİ BEKLEMEK DE DOĞRU DEĞİLDİR”

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç hakkında ortaya atılan iddialarla ilgili olarak, “Yolsuzluk ne zaman kim tarafından yapılırsa yapılsın bunun üzerine mutlaka gidilmelidir. Bunun için bir bayan rektörün başını örtmesini beklemek doğru değildir. Bir samimiyetsizliği teşhir etmek istiyorsa yani sırf bu yolsuzluk iddialarından kurtulmak için başını örttü deniyorsa bu çok çirkin, çok kötü bir yakıştırma” dedi.

Bakanlar Kurulu Toplantısı’nın sona ermesinin ardından basın toplantısı düzenleyen Başbakan Yardımcısı Arınç, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Arınç, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç ile ilgili tartışmalarla ilgili olarak, Dicle Üniversitesi’nin birkaç defa etkinliğine katıldığını ve kendisinin iyi bir bilim kadını olduğunu söyledi. Saraç’ın Diyarbakır’ın bir evladı olduğunu dile getiren Arınç, Saraç’ın yüksek oylarla rektörlüğe seçildiğini anımsattı.

“BU HANIMEFENDİYE BU YAKIŞTIRMALARI YAPMAK ÇOK ÇİRKİN OLUR”
Saraç’ın dindar ve çevresinde de sevilen bir insan olduğunu vurgulayan Arınç, “30 Eylül’de açıklanan demokratikleşme paketiyle başörtüsünü kamu hizmetlerinde serbest bıraktık. Bir ilk olması bakımından başını örterek görevine başlaması beni çok sevindirdi. Takdir ettim. Bir insanın kalbini yarıp bakamayız. Bu hanımefendi bizim bildiğimiz dindar bir hanımefendi. Kendi işini çok iyi yapıyor. Dindar bir Müslüman olarak görevlerini aksatmamaya çalışıyor. Bu bakımdan bir suistimal, bir dışarıya karşı farklı görünmek, başka bir amacı gizlemek için başını örtmek gibi bir yakıştırmayı bu hanımefendi için de söylemek ve konuşmak çok çirkin olur” dedi.

“İÇTEN’İN YAPTIĞINI BEN DOĞRU BULMUYORUM”
Diyarbakır Milletvekili İçten’in Saraç’ın başını örtmesinin hemen arkasından yıllar öncesine dayanan bazı yolsuzluk iddialarını yüksek sesle konuşmaya başladığını kaydeden Arınç, konuşmasına şöyle devam etti:
“Yolsuzluk ne zaman kim tarafından yapılırsa yapılsın bunun üzerine mutlaka gidilmelidir. Bunun için bir bayan rektörün başını örtmesini beklemek de doğru değildir. Dolayısıyla 3-5 yıl öncesine dayanan bazı iddialar ve elinde deliller varsa niçin bugünü beklemiştir o kişiye sormakta fayda var. Bir samimiyetsizliği teşhir etmek istiyorsa yani sırf bu yolsuzluk iddialarından kurtulmak için başını örttü deniyorsa bu çok çirkin çok kötü bir yakıştırma olur. Ben hanımefendinin böyle bir şey yaptığını kabul etmem. Tanıyabildiğim kadarıyla. Yolsuzluk iddiasına sahip olan herkes elindeki bilgileri ve belgeleri süratle yargıyla paylaşmalıdır. YÖK'e bildirilmeden elinde tutularak, 'haa şimdi günü geldi denilmesini' aslında ben samimiyetsizlik olarak görüyorum. Bu arkadaşımızın da yaptığını ben doğru bulmuyorum. Bir insanın başını örtmesinde gözyaşlarıyla sevinç duymasının hemen takiben birisini onu yolsuzlukla suçlamasını o hanımefendinin doya doya sevinememesi olarak ve onun bu hareketinden dolayı da pek çok hanımefendinin sevinç duymasına mani olacak bir hareket olarak görüyorum.”

“VİCDANIM KABUL ETMEZ”
“Yolsuzluk iddiası varsa ve gerçekse niçin bunlar bugüne kadar gündeme getirilmemiş?” diye soran Arınç, “Onun zamanlamasını rektör hanımın başını örtmesine paralel götürmenin doğru olmadığı, şık olmadığı kanaatindeyim. Yine bu arkadaşımız yolsuzluk iddialarını zayıf görmüş olmalı ki hanımefendiyi başka ithamlarda bulunuyor. Onu paralelci olmakla suçluyor. Dicle Üniversitesi'ne kendi yandaşlarını doldurmaktan bahsediyor. Bu da ayrıca incelenmesi gereken konudur. Böyle bir yakınlığını hükümetimizi dize getirmek, Sayın Başbakanımızı itibarsızlaştırmak, yasa dışı dinlemeyle ilgili delil var mı? Bunları konuşmamız gerekir. Yoksak dindar insanların bir kısmı bir dönem yollarını bu toplulukla kesiştirmiş olabilir. Biz değdi değmedi diye herkesi sağa sola selam veren herkesi bir potaya koyacak suçlayacak değiliz. Bizim partimizin ismi Adalet. Adaletli olmak zorundayız. Önemli olan bu grubun içinde sevgi duymak değil, görevini ifa ederken, yasalara aykırı olup olmaması, talimatları bir başkasından alıp almamasıdır. Ellerinde delil varsa YÖK'te soruşturur görevden alınması söz konusu olabilir. Ama o tutmadı bir de böyle deneyelim şekilde ithamları ‘ceketi uyduramadık bari pantolon verelim’ şeklinde bir yakıştırmayı benim vicdanım kabul etmez. Sayın rektörün haksız suçlamalar karşısındaki vakur duruşuna katılıyorum. Bu iddiaların YÖK ve savcılıklarda süratle araştırılmasını ve yasaya aykırı işlemler yapılmışsa en ağır cezalara çarptırılmalıdır.”

“ÇOK BÜYÜTÜLECEK BİR OLAY OLDUĞUNU ZANNETMİYORUM”
Burdur Valiliği’nin 'Kutlu Doğum' etkinliğini engellemeye çalıştığı yönündeki iddiaların sorulması üzerine ise Arınç, şunları söyledi:

“Sayın valiyi aradım, bu konu gerçekte nedir diye sordum. Sayın Vali’nin açıklaması şudur; Burdur’da mevcut kapalı spor salonu yıkılmış. Orada tek salon olarak bir okulun spor salonu kalmış. Bu salonu da İl Spor Müdürlüğü ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü ortaklaşa kullanıyorlarmış. Böyle bir müracaat yapılmış bir kutlama için, daha sonra da bir ihbarla bu salonun hiçbir onay olmadan yasal hiçbir müracaat sahibi olmadan spontane kendiliğinden tertiplendiği iddiası gelmiş. Şifahi midir, yazılı mıdır orasını sormadım. Bunun üzerine de sayın vali görevlileri göndermiş, ellerinde bu salonun tahsisine dair bilgi onay var mı, olur var mı diye… Onun olmadığı görülmüş. Orada insanlar toplanmışlar sadece bir zabıt tutmak suretiyle, burada bir müracaat yoktur bu müracaatta da bir olur verilmemiş şeklinde durumu tespit etmişler. Bildiğim kadarıyla toplantı yapılmış daha sonra da sayın vali niçin böyle bir olur yokken veya yasal müracaat yapılmamışken bu salon derneğe veya vakfa tahsis edilmiştir diye bir küçük soruşturma başlatmış. Durum bundan ibaret. Belki şuna üzülebiliriz. Kutlu Doğum Haftası geçtiğimiz hafta başladı ve Diyanet İşleri Başkanlığımız başta olmak üzere Türkiye’de pek çok kurum, vakıf, dernek hatta BDP’nin Güneydoğu’da bazı illerde parti olarak da etkinlikler yaptığı gündeme geldi. Herkesin Peygamber sevgisiyle ve aşkıyla Kutlu Doğum Haftası'na katıldığı ve gecelere gittiğini biliyoruz. Bundan dolayı kimseyi suçlayamayız. Ama yasal gereklere riayet edilmeden bir salon tahsisi olmuşsa vali gelen ihbar üzerine belki bunu araştırma ihtiyacı duymuştur. Çok büyütülecek bir olay olduğunu zannetmiyorum.”

Güncelleme Tarihi: 21 Nisan 2014, 21:56
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0