“28 Şubat Darbe Programı Yeni Senaryolarla Uygulanmaya Devam Ediyor”

28 Şubat döneminin mağdurlarından olan Samsun Barosu avukatlarından Ceza Hukukçusu Mustafa Remzi Toprak, “Bin yıl sürecek” diye ant içilen 28 Şubat darbe programının yeni senaryolarla uygulanmaya devam ettiğini söyledi.

“28 Şubat Darbe Programı Yeni Senaryolarla Uygulanmaya Devam Ediyor”
banner98
28 Şubat döneminin mağdurlarından olan Samsun Barosu avukatlarından Ceza Hukukçusu Mustafa Remzi Toprak, “Bin yıl sürecek” diye ant içilen 28 Şubat darbe programının yeni senaryolarla uygulanmaya devam ettiğini söyledi.

Avukat Mustafa Remzi Toprak, “28 Şubat bin yıl sürecek’ demişlerdi. 17. yılında 28 Şubat darbesi yeni senaryolarla sürüyor, önlem alınmazsa inatla bin yılı tamamlayacaklar” dedi. Toprak, “2013 yılının 28 Şubat'ın yıl dönümünde yaptığımız basın açıklamamız dikkate alınsaydı ağaç kesmeye tepki adı altında başlayan Gezi Parkı adıyla geliştirilen olaylar dahil geçtiğimiz 1 yıl içinde cereyan eden iç veya dış mihraklı sivil darbe girişimleri olamayacak, kimse buna cesaret edemeyecekti. Uyarılarımızı dikkate almayanların sonradan bilememişiz, yanlış yapmışız demeleri ülkemizin uğradığı zararları telafi etmeyecektir. Darbeci zihniyet, 1990 yılından beri hayalini kurdukları darbeye zemin hazırlamak için Türkiye insanını inim inim inletti. İnançlarından dolayı insanlar sürüm sürüm süründürüldü. Her zaman ve her zeminde her türlü imkan ve mihrakı kullanarak halkımızı birbiriyle çatıştırıp, darbeye bahane hazırlamak için darbe öncesi halk birbirine kırdırılmaya başlandı. Bu senaryolar Tanzimat’tan beri yaşanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra da darbe yapmak için uygulanan en basit senaryo olarak onlarca defa uygulandı. Geçtiğimiz yıl yaptığımız basın açıklamasında darbeciler tarafından kurulan örgüt, tarikat, cemaat gibi sivil toplum oluşumlarının da açıklanması ve deşifre edilmesi ve açıklanmasını talep etmiştik. Sivil işbirlikçilerin deşifre edilmesini istemekteki amacımız ve beklentimiz, darbecilerle işbirliği yapma potansiyeline sahip, postala karşı zaafı olan, bugün toplum içinde başları dik yürüyen ve halkı kendilerine itibar etmeye mahkum etmiş sivillerin bir nevi halk indinde mahkum olmalarının sağlanmasıydı. Darbecilerle işbirliği yapmaya ve kullanılmaya meyilli, darbe öncesi süreçte halkın çatıştırılmasında kullanılacak potansiyelin cesareti ancak böyle kırılabilir. Darbecilerin sivil işbirlikçilerine karşı gösterilen duyarsızlık, geçtiğimiz yıl sivil darbe girişimleri olarak kendini göstermiştir. Temennimizle tenakuz teşkil etmekte ise de bizim öngörümüz, bu darbe sürecinin dozunun artarak devam edeceği şeklindedir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir” diye konuştu.

“2014 YILI AK PARTİ HÜKÜMETİNİN SON ŞANSI”

“Bu konuda harekete geçmek için 2014 yılı AK Parti hükümetinin son şansıdır” diyen Avukat Mustafa Remzi Toprak şöyle konuştu:

“2014 yılında darbecilerin sivil işbirlikçilerine karşı yasal kovuşturma mahiyetinde olmasa bile en azından deşifre edilmeleri şeklinde bir aksiyon alınmalıdır. Bu beklenti karşılanırsa darbe döneminde tecrit edilip, dışlanıp, itilip kakılıp gelecekleri karartılan, işkence tezgahlarında analarından emdikleri süt burunlarından getirilen, Kur'an-ı Kerim okurken, okuturken yakalanıp resimleri çekilip fişlenen insanlarımızın yüreklerine bir nebze su serpilecektir. Aksi halde darbeci, vatan haini güruhun cesareti kırılmayacağı gibi bizatihi cesaretleri artacaktır."

Bugün bile sosyal medya üzerinden inanan kesime sahte isim ve hesaplarla yapılan hakaretlerin bilinç altındaki kin ve düşmanlığın ne kadar onarılmaz ve vazgeçilmez olduğunu açıkça ortay koyduğunu söyleyen Toprak, "Zulme sessiz kalıp vebale ortak olunmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletimiz, Abdulhamid Han’a yapılan darbeden Mustafa Kemal’in ölümüne kadar, 27 Mayıs darbesinden 28 Şubat darbesine kadar tüm darbe ve darbe girişimlerinin arkasında hangi fanatik dini, siyasal ve sosyal kimliğin olduğunu çok iyi bilmektedir. Demokrasi ve özgürlük yanlısı namuslu insanlarımızdan beklentimiz, en az darbeci kölelik yanlısı zihniyet mensupları ve namussuz insanlar kadar cesaretli olmalarıdır. Hainlerin kaybedeceği bir şey olmadığı için can havliyle saldırabilmekte, vatanını seven insanımız ise vatanımız, milletimiz zarar görmesin diye tedirgin bir tutum içinde bulunmaktadır. Darbe süreçleri geri dönüşü olmayan süreçlerdir. Darbecilerin 'sivil beslemeleri' provokasyon ve halk çatışmaları için hazır kıta olarak bir kenarda verilecek emri beklemektedir. Biz darbe karşıtlığımızı deklare etmenin, tabiri caizse postalcı olmamanın ve postalcıları her zaman ve zeminde kınamanın bedelini ağır şekilde fakat gururla ödedik. O süreçte darbecilerle işbirliği yapanlar, darbe planları ters dönüp demokratikleşme ve özgürleşme süreci başladığında yeni süreci yönetenlerle birlikte olup kavganın her iki tarafını kullanarak halkın kaynaklarını sömürdüler, ilk fırsatta da süreci tersine döndürmek için hamle yaptılar. Darbeleri salt askeri darbe olarak algılamak yanlıştır. Her ne kadar darbeyi askerler yapıyor gibi görünse de, darbe yapan askerlerin arkasında daima sivil kullanıcıların ve işbirlikçilerin olduğu tarihi süreç iyi irdelendiğinde görülecektir. Sivil ayaklardan destek alamayan hiçbir askeri gücün darbe yapması ve yapsa bile tutunması mümkün değildir. Darbe sürecinde askeri unsurlardan daha önemli unsurlar, tetikleyici, teşvik edici, provokasyonları yöneten sivil unsurlardır. Hal böyle olunca millet düşmanı, halkın malını yolsuzluk ve hırsızlıkla suistimal etmekten beslenen, postal hayranı sivil teşekküllere karşı herhangi bir düşünce veya beklentiyle pasif duruş sergilenmesinin faturası memleketimiz için çok daha ağır olacaktır. Hülasa 28 Şubat darbe sürecinin kim olursa olsun sivil işbirlikçilerinin, kurulan sivil toplum örgütlerinin, cemaat, tarikat ve örgütlerin, ajanlar ve ajan provokatörlerin, kurulan ve kurdurulan terör örgütlerinin ve provokasyon ekiplerinin ya yargı önüne çıkartılması ya da sadece açıklamakla yetinilmesi gerekmektedir. Halkın doğruları öğrenmek hakkıdır" şeklinde konuştu.

“DÜN SAĞCI-SOLCU, BUGÜN CEMAAT-PARTİ ÇATIŞMASI”

Darbecilerin ve Türkiye’nin bağımsızlığını ve dünya devletleri yanında bir adım fazla ileri gitmesini istemeyenlerin Türkiye halkını 90 yıldır sağcı-solcu, Türkçü-Kürtçü, ümmetçi-milletçi, laik-anti laik, Kemalist-Müslüman çatışmalarını yaşattığını ifade eden Toprak, "Bu çatışmalara şimdi cemaat-parti çatışması eklendi. Dikkat edilecek olursa dün sağcı-solcu adıyla çatışanlar, bugün cemaat-parti çatışmasında da katkıda bulunarak veya en azından sevinerek yerini almış, tarafını belirlemiş durumda. Timsah gözyaşları dökenler, bu oyunda zaten her zaman rol aldılar" ifadelerini kullandı.

28 Şubat mağdurluğunun moda olduğunu söyleyen Avukat Toprak, açıklamasını söyle tamamladı:

"Mağduriyet ifadesi ile makam mevki veya herhangi bir şekilde prim sahibi olmaya çalışanlarla 28 Şubat döneminde darbecilere sığınıp makam mevki veya herhangi bir prim sahibi olanlar aynı kişilerdir. 28 Şubat darbe döneminde hücrelere, cezaevlerine kapatılmayanlar, işkence tezgahlarında vücutları lime lime edilmeyenler, bütün aile efradı, çalışanları ile birlikte ölüm tehditleri ile hayatları yaşanmaz hale getirilmeyenler böyle bir mağduriyet edebiyatı ile ortaya çıkıp bu zulümden parsa koparmaya çalışmasınlar. Bu zulüm parsa kopartılacak bir materyal değildir. Biz bu zulmü unutturmamaya, gündemden düşürmemeye kararlıyız. Bu zulmü gündemde tutmamızın sebebi, bin yıl sürecek diye ant içen 28 Şubat darbecilerinin inançlı aileleri 'uyuyan hücre' diye fişledikleri dönemdeki gibi uyuyan hücrelere dönüşmüş oldukları kanaatinde olmamızdır. Milletimizin aynı zulmü tekrar yaşamasını istemiyoruz. Sahte mağduriyet senaryoları ile prim elde etmeye çalışanların darbecilerden farkı yoktur. Dün darbecilere karşı duranlara ‘terörist’ diyenler bu gün timsah gözyaşları ile mağduriyet edebiyatı yapıyorlar. Bu tür yaklaşımlar, ömürlerini cezaevlerinde çürütenlerin, hayatları karartılanların ve vicdan sahibi insanların vicdanlarını yaralamaktadır. Darbe öncesi yapılan siyasi yargılamalar ile darbecilerin tasfiye edilmesi sürecindeki yargılamalar tartışmalı hale gelmiştir. Adli mahkumların suç ve cezaları arasında ciddi dengesizlikler vardır. 28 Şubat sürecinde cezaevlerine dolduranların affı değil itibarlarının iadesi gerekmektedir. Bu şahısların zararlarının tazmini mümkün değilse de bir nebze de olsa telafisi gerekmektedir. Darbe isnadı ile mahkum olanlar için açılması tartışılan yargılamanın iadesi yolunun darbecilerin affı ile sonuçlanmaması gerekmektedir. Aynı şekilde, insana zarar verme suçları ile mala zarar verme suçları arasında vahim dengesizlikler vardır. Birden fazla ekonomik içerikli suç işleyen bir kişinin ömür boyu cezaevinde kalması, adam öldürenin bir müddet sonra çıkması gibi sonuçlar vardır. Tüm bu yargısal problemler, itibarın iadesi, genel af veya yargılamanın iadesi tarzındaki tüm düzenlemelerin aynı pakette yapılıp tüm kesimlerdeki adalet beklentisinin birlikte giderilmesi gerekmektedir."

Güncelleme Tarihi: 27 Şubat 2014, 11:35
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0