CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde 36'sı çocuk 79 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya faciasını hatırlatarak Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'u eleştirdi. Ersoy'a istifa çağrısı yapan Özel, "Turizm Bakanı 50 metrelik lüks yatıyla Yunanistan'da geziyor. Misafirler ağırlıyor. Ve soruya da rakiplerimi görmek zorundayım. Onun için Yunanistan'da geziyorum, inceliyorum diyor. Buradan bütün Türkiye'nin önünde Turizm Bakanı'na diyorum ki Yunanistan'a gittiysen, gezdiysen, gördüysen oradan bir şey öğren. Mesela şunu öğren. 2018'de 90 kişinin öldüğü orman yangınından 11 gün sonra istifa eden Yunan bakana Yunan gazetelerinin çok geç kaldın diye tepki gösterdiğini öğren. 57 kişinin öldüğü tren kazasından sonra Yunanistan Ulaştırma Bakanı'nın, 'Ölen insanlar haksız yere öldü. Onların anısına istifa etmek bir görev oldu' deyip kazadan hemen sonra istifa edişini öğren" dedi.
Muharrem İnce, CHP'ye döndü: Rozetini Özgür Özel taktı
CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Kürsüye elinde zeytin dalıyla çıkan Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Hepiniz hoş geldiniz. Biraz önce, biraz önce salona girerken zeytinlerine sahip çıkanlar, doğasına sahip çıkanlar, toprağına sahip çıkanlar, akarsularına, derelerine sahip çıkanlar adına teyzem getirdiği kendi bahçesinden kopardığı kekiği getirdi.
Bu mis kokulu kekikle Anadolu'yu içimize çekiyoruz. Tüm çevre mücadelelerinin arkasındayız. Birilerinin, birilerinin madencilik faaliyeti için zeytinlerimizi kestirecek olan kanuna arkasında duruyorlar. Biz de karşılarında duruyoruz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Değerli, değerli konuklar, Türkiye'nin dört bir yanında şimdiye kadar 600'den fazla ilçe binamızda gittim, çayımızı içtim. 81 ildeki binamıza uğramadan siyasi faaliyet yapmadım. Hepiniz biliyorsunuz. Her seferinde derim ki burası babaevidir.
Bu evin kapıları vatanına, milletine, bayrağına ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e sevgi duyan herkese sonuna kadar açıktır. Türkiye'nin Türkiye'nin bütün demokratlarını babaevine davet ederiz. 31 Mart seçimlerinde kapılarını ardına kadar açtığımız baba evinin çağrımıza kulak verenlerle bize verdikleri desteklerle partimiz kurulduğu gün olduğu gibi 47 yıl sonra da Türkiye'nin 1. partisi oldu.
Bu gurur hepimize aittir. Halen tüm anketlerde Cumhuriyet Halk Partisi farkı açarak 1. parti pozisyonunu korumaktadır. Bir yandan bu güce karşı partimiz iktidarın saldırısı altında, iktidarın aparatına dönüşmüş yargı mensuplarının saldırısı altındadır.
Kimi arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere bedeli haksız yere cezaevlerinde yatarak...
Cumhuriyet Halk Partisi bir ve bütün olarak her geçen gün biraz daha güçlenerek bir dayanışma ruhu içinde omuz omuza yüzyıl sonra bir kez daha Anadolu'nun ve Trakya'nın yükünü sırtlanmış Gazi'nin partisini iktidara taşımaktadır. İşte böyle bir günde bir yol arkadaşımızı Baba evine doğmuş büyümüş, Gençlik Kolları üyeliğinden Cumhurbaşkanı adaylığına kadar pek çok görevi üstlenmiş olan bir yol arkadaşımızı, bir Cumhuriyet Halk Partiliyi geçen hafta ziyaret ettim. Kendisini Baba evimize davet ettim. Kendisi partisinin, Memleket Partisi'nin değerli yöneticileriyle bir araya geldi. Öyle Memleket Partisi'nin yok efendim borçları varmış yok bilmem neymiş. Hiçbirinin olmadığını biliyoruz, gördük. Böyle bir dönemde birleşe birleşe kazanmanın, bir arada durmanın, omuz omuza olmanın gereğine inandığı için partisini en yaşlı üyeye emanet etti. Önümüzdeki günlerde kurultayları toplanacak. Memleket Partisi pozitif bir gündemle kendisini feshedecek. Sonra da biz tüm Memleket Partilileri Baba evine bekleyeceğiz. Ama bugün ilk adımı hep Cumhuriyet Halk Partili olmuş Muharrem İnce'yi ilk adımı atmak üzere buraya davet ediyorum. (İnce'yi kürsüye çağırdı) Buyurun Sayın Genel Başkanım.
Şimdi normalde Muharrem İnce'ye rozet takmam lazım. Ama dedim ki ben Muharrem İnce'ye rozet takamam. Çünkü onun rozeti takılı zaten, doğduğundan beri.
Muharrem İnce'ye, değerli başkanımız Muharrem İnce'ye, emeği olduğu bu partiye hiçbir zaman ayrı düşmediği, gönlünden düşürmediği bu partiye, baba ocağına hoş geldiniz diyorum. Bu bu güzel gündemden sonra maalesef ülkenin yakıcı gündemine ilişkin pek çok maddemiz var. Ama bir yandan da 22., 23., 26 ve 27. dönemlerde Manisa Milletvekilliği yapmış Sayın İsmail Bilen'i kaybettik. Birazdan töreni var.
Kartalkaya faciasını hatırlattı
O törene de katılmayı istiyoruz, yetişebildiğimiz ölçüde. İsmail Bilen'e, AK Parti camiasına, ailesine, Manisa'ya bir kez daha baş sağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin. 21 Ocak'ta bir facia yaşadık. Üzerinden tam 5 ay geçti. 36'sı çocuk, 78 canla ilgili adaletsizliğin ateşi hala yanıyor.
Kartalkaya'da otel yangınının olduğu gün daha soğutma çalışmaları sürerken oradaydık. İlgili bakanlarla görüştük. 10 günde bitiririz dedikleri tahkikat, araştırma, bütün sorumluları ortaya çıkacak dediler. Ancak 5 aydır derin bir sessizliğe gömüldüler.
Bir bilirkişi heyeti görevlendirildi. Heyete üç gün süre verdiler. Üç gün gündüz gece heyet çalıştı bir rapor çıkardı.
Dört başı mamur bir rapor. Raporu teslim almadılar. Niye? Çünkü raporda otel yönetiminin, Bolu İl Özel İdaresi'nin ve Turizm Bakanlığı'nın sorumlu olduğu yazıyordu. Bunu teslim almayız, düzeltin dediler. Bakanlığı çıkartın, yerine Bolu Belediyesi'ni ekleyin.
Aynı gün aynı gün bir gazete Bolu Belediye Başkanımıza sanki yangından sorumlu oymuşçasına iğrenç bir manşetle çıktı. Adını anmak istemediğim bir gazete...
Bir anda o bilirkişi raporunu korsan ilan edip yeni bilirkişiler atadılar. Biz de buradan her hafta konuyu bütün ayrıntılarıyla dile getirdik. En nihayetinde Otel Yönetiminin, Bolu İl Özel İdaresi'nin, Turizm Bakanlığı'nın sorumlulukları yazarak ama ittir kaktır Bolu Belediyesi'nin İtfaiyesi de işin içine katılarak bir soruşturma başladı.
"Turizm Bakanı 50 metrelik lüks yatıyla Yunanistan'da geziyor"
Adaletin, adaletin karşısında bu ailelerin yüreklerindeki yangını söndürecek gerçek adalet sağlanana kadar başta 7 Temmuz günü yapılacak ilk duruşma olmak üzere orada olacağız. Şunu bilsinler ki Turizm Bakanı, 1. derecede Turizm Bakanı kendi bakanlığındaki memurların ve sorumluların yargılanması için izin istendi. O izni vermedi.
Ve o Turizm Bakanı 150 gündür utanmadan o koltuğu işgal eden Turizm Bakanı acılı aileler ilk duruşmaya hazırlanıyorlarken kendilerini ayakta duracak takat arıyorlarken kendileri için o duruşmaya nasıl gideceğiz, nasıl dayanacağız, nasıl katlanacağız derken o Turizm Bakanı 50 metrelik lüks yatıyla Yunanistan'da geziyor.
Yunan adalarında geziyor. Misafirler ağırlıyor. Ve soruya da rakiplerimi görmek zorundayım. Onun için Yunanistan'da geziyorum, inceliyorum diyor. Buradan bütün Türkiye'nin önünde Turizm Bakanı'na diyorum ki Yunanistan'a gittiysen, gezdiysen, gördüysen oradan bir şey öğren. Mesela şunu öğren. 2018'de 90 kişinin öldüğü orman yangınından 11 gün sonra istifa eden Yunan bakana Yunan gazetelerinin çok geç kaldın diye tepki gösterdiğini öğren.
57 kişinin öldüğü tren kazasından sonra Yunanistan Ulaştırma Bakanı'nın, "Ölen insanlar haksız yere öldü Onların anısına istifa etmek bir görev oldu" deyip kazadan hemen sonra istifa edişini öğren.
"Olaydan 150 gün geçmiş pişkin pişkin gözümüzün içine bakıyorsun"
Cayır cayır insanlar yanmış, sorumluluğun olduğu otelde rakibi tanıyayım diye Yunan adalarında geziyorsun. Yunan bakanlar daha olaydan 10 gün sonra istifa etmişler. Olaydan 150 gün geçmiş pişkin pişkin gözümüzün içine bakıyorsun.
O bakana da, onu atayana da, onu azletmeyene de yazıklar olsun. Hafta sonu hafta sonu milyonlarca öğrenci YKS sınavına girdi. Ben de evladımı aldım. Sınava gittim. Okul bahçesinde velilerle konuştum. Ve eğer gençlerin geleceğe nasıl baktığını, ailelerinin, AK Parti'ye oy vermiş dahi olsa evlatlarının gelecek kaygılarından nasıl etkilendiğini görmek isteyen varsa sınav sırasında okul bahçesindeki velilerle konuşsun.
Öyle şeyler duydum. Öyle hikayeler duydum ki 3 aydır benle konuşmuyor. AK Parti'ye oy veriyorum diyen veliyi de duydum. Anneannesine, babaannesine bu seçimlerde Kur'an'a el bastırarak belediye seçiminde Ferdi Zeyrek'e oy attırdı benim evladım diyeni de duydum. Ama ortak mesele sınava gireceğiz, sınavı kazanacağız, sonra ne olacak?
KYK kredisi ile simit hesabı
Şöyle bir şey söyledi bir tanesi; esas sınav üniversiteyi bitirince diyor. Karşımıza diyor 5 seçenek gelecek diyor. 1. diyor A şıkkı, işsiz kalacaksın. B şıkkı KPSS'ye girecek ama atanamayacaksın. C şıkkı okuduğun bölüm dışında bir işte asgari ücretle çalışacaksın. D şıkkı yurt dışına gitmeye kasacaksın. E şıkkı dedi baktım Erdoğan'ın E'si dedi. Hepsi, hepsi. Bir yandan Erdoğan iktidara geldiğinde küçümsediği bizden önce öğrenci kredisi 45 liracıktı dediği ve biz onu şimdi 3 bin lira yaptık dediği krediyle bir basit hesap yaptık okulun önünde. 2002 yılında 45 liracıktı dediği krediyle öğrenci 255 tane simit alıyormuş. Bugün 3.000 lira verdiği krediyle 150 tane simit alıyor. 255 simit alan küçük görünen öğrenci kredisinden 150 simit alabilen KYK kredisine geldi öğrenciler. 1,5 çeyrek altın alan krediden 1 gram altın alamayan duruma geldi öğrencilere verilen kredi. Ve 15-29 yaş arasında ne eğitimde ne işte olan ev gençlerinin sayısı 4,7 milyona ulaştı. Bu rakam Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 10'un altında dördü, 6'yı yüzde 9'u dert eden Avrupa ülkeleri var.
"Kredi kartı olan 39 milyon vatandaşın toplam borcu 2.1 trilyon liraya gelmiş durumda"
Türkiye'de yüzde 30'un üzerine çıkmış durumda. 4,7 milyon ev genci maalesef evde sobanın dibinde yazın camın kenarında babasından, anasından harçlık almaya utanarak oturuyorlar. İşçiler, emekliler, çiftçiler geçinemiyorlar ve çocuklarının, evlatlarının gözünün içine bakamıyorlar. Geçinemeyenler mecburen kredi kartına yükleniyor. Kredi kartı olan 39 milyon vatandaşın toplam borcu 2.1 trilyon liraya gelmiş durumda. Yani kişi başına hepimiz Türkiye'deki bütün kredi kartlarını hepimiz bölüşürsek kişi başı 54 bin lira borçluyuz. 19 Mart darbesinde yaktıkları 60 milyar doları bütün kredi kartlarına versek bu paraların hepsini kapatıyoruz üstüne de kişi başına 7 bin lira para kalıyor. İcra mahkemelerinde derdest olan dosya sayısı geçen yıl 22 milyondu. Bu yıl 23,5 milyona çıktı. Yani 1,5 milyon daha fazla dosya icra mahkemelerinde. Milletçe borç batağındayız, milletçe icradayız. Ve bu borç batağının banka borçlarının dışındaki bir kısmı var.
Veresiye defterini kürsüye getirdi
Arkadaşlar Keçiören'den hani hep kayıt dışı kazançlar falan konuşuluyor ya kredi kartlarına girmeyen ama düşük gelirlilerin ve esnafın bir gerçeği olan bir veresiye defterini getirdiler. Bu veresiye defterini incelerken, incelerken satır satır... Öyle şeyler gördüm, öyle şeyler okudum ki gerçekten kütüphanelerce kitap okumak yoksulluk üzerine çaresizlik üzerine hane halkı borcu üzerine dünyayı, dünyayı okusanız bu kitap kadar, bu veresiye defteri kadar etkili olmaz. İsimler değişir, değiştirerek söylüyorum benzer şekilde. Bu Ovacık mahallesinde bir sokağa bakan üç bakkaldan birisinin defteri. Nuriye abla var. 12,5 liralık ekmeği 6 liralık yumurtayı 40 liralık sütü 275 liralık küçük boy bebek bezini veresiye yazdıra yazdıra 18 bin lira borca ulaşmış. Çekmişler artık borç veremiyorlar. Ayten abla ekmek almış, su almış, süt almış torununa bebe bisküvisi almış 6 bin liraya gelmiş tıkanmış
"Mahkemede de pazarda da mutfakta da adaleti biz getireceğiz"
Emekli Zühtü abi canı çekmiş bir gün bazlama almış ekmek yerine. Sabah hanımı poğaça istemiş, bir poğaça almış tek poğaça. Süt, su, ekmek borç gelmiş 3.780 liraya tıkanmış. Diyor ki Zühtü abi, "14 bin 500 liraya kirayı mı ödeyeyim veresiye defterini mi kapatayım?" Bakkal, şöyle söylüyor:
"Çok zorda kalınca veriyorum ama yerine koyamayınca dükkanı döndüremiyorum. Geçen gün bir emekli abimiz geldi. Elinde 10 lirayla meyve suyu alacağım dedi. Meyve suları 50 lira, 60 lira. Ben kendimden utandım, abi elindeki paradan utandı birbirimizin gözüne bakmadan birbirimize döndük. Dükkandan çıktı gitti ondan sonra önüme döndüm. Rafa döndüm baktım dönüp de gözüne bakamadım" diyor.
Bu memleketi bu hale getirenlere elindeki paradan utananlara karşısındaki yoksulun gözüne bakamayacak hale esnafı getirenlere inat bu ülkede mahkemede de pazarda da mutfakta da adaleti biz getireceğiz. Gençlerinin gözünün içine bakabilen ve gençlerinin yurt dışında değil bu güzel memlekette hayal kurduğu bir Türkiye'yi hep beraber birlikte inşa edeceğiz.
Erdoğan'ın asgari ücret 'söz'ünü hatırlattı
Bir yandan bir yandan dar gelirlinin can yakıcı durumu ortada. Artık Türkiye'de eğer evin yoksa miras kalmayacaksa piyango çıkmayacaksa normal bir ücretlinin ev sahibi olma araba sahibi olma imkanı kalmadı. Bir yandan hükümet biz enflasyona ezdirmiyoruz yalanlarını atadursun 2+1 bir daire 2018 yılında 177 bin lira aynı daire 2025 yılında 3 milyon 700 bin lira. Yer Ankara. O tarihte asgari ücret bugüne kadar 13 kat artmış. Emekli maaşı sadece 8 kat artmış. 2+1 dairenin fiyatı tam 21 kez artmış. İşte asgari ücretlinin ve emeklinin 8 kat artan ve 13 kat artan maaşlarına karşı 21 kat artan daire fiyatı. Türkiye'de gençlerin çalışmaya başlayanların memurların işçilerin başını sokacakları bir ev alma umudunun kalmadığı bir çağdayız.
Başını sokacak ev isteyenlerin geleceğe güvenle bakmak isteyenlerin bir tane adresi var. Bir tane adresi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Partisi Cumhuriyet Halk Partisi. Asgari ücreti uzun süredir gündemde tutmaya çalışıyoruz. Malum bu iktidar geldiğinde 7 çeyrek altın alan asgari ücret şimdi 3 çeyrek altını zor alıyor. Yani en çok durumu emekliye göre daha iyi görünen asgari ücretli bu iktidarda 7'den 7 çeyrek altından 3 çeyrek altına gerilemiş. 2022-2023'te asgari ücrete temmuzda da zam yapılmıştı. Ayarlama yapılmıştı. Seçimlerde Erdoğan eğer enflasyon çift haneli rakamlardaysa asgari ücrete yılda dört güncellemeyi düşünmeliyiz. Allah'ın izniyle bundan sonra öyle yapacağız demişti. O günden sonra bu sözü söyledikten sonra asgari ücrete hiç güncelleme yapmadı."