İMAMOĞLU, ÇELİK VE EMECAN KANAAT ÖNDERLERİYLE BULUŞTU

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve CHP Bahçelievler Belediye Başkan adayı Emine Gülizar Emecan ile birlikte toplumun farklı katmanlarından kanaat önderleriyle buluştu.

İMAMOĞLU, ÇELİK VE EMECAN KANAAT ÖNDERLERİYLE BULUŞTU
banner98

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve CHP Bahçelievler Belediye Başkan adayı Emine Gülizar Emecan ile birlikte toplumun farklı katmanlarından kanaat önderleriyle buluştu. Bahçelievler Öğretmenevi’nde düzenlenen buluşmada, sırasıyla; Emecan, Çelik ve İmamoğlu birer konuşma yaptı. Görevi devraldıktan sonraki bütçe durumlarından borçlanma yetkilerinin tırpanlanmasına kadar birçok finansal bilgiyi kanaat önderleriyle paylaşan İmamoğlu, “Onların kullandığından daha az bütçeyle, çok daha fazla iş başardık” dedi. Katılımcılarla devletin resmi rakamlarını paylaştığını kaydeden İmamoğlu, “Ben, devletin resmi rakamlarını anlatıyorum. Öyle aşağısını yukarıya çeken, yukarısını aşağı çeken ‘Esenler İstatistik Ofisi’ olarak anlatmıyorum yani. Büyükşehir belediyesinin resmi rakamlarını söylüyorum” diye konuştu. 

“EĞER GÜÇLÜ MİLLETSEN, DEVLETSEN SENİN AÇTA AÇIKTA İNSANIN KALMAMASI LAZIM”

“Devletin bütçesini, ekonomisini, teknik işlerini, çevreyi yöneten insanları, sosyal hizmetleri yöneten insanları iyi seçerseniz ve bu milletin iyi yetişmiş evlatlarını oraya oturtursanız… Biz buna gayret ettik” diyen İmamoğlu, özetle şunları söyledi: 

“En iyilerini seçtim, demiyorum. Her zaman bu milletin evlatlarında iyiden daha iyi vardır. Bu milletin evlatlarına güvendiğiniz zaman, başarısız olmanız gerçekten mümkün değil. Siyaseti de başarısız kılan, aslında bir sıkışmışlık. Mesela bugünkü siyaset, bugün ülkeyi yöneten akıl, iddiayla söylüyorum; bir parti devleti kurma arzusunda. Yani her şey partiye ait. Sanki mesela yardımı AK Parti veriyor. Lütufmuş gibi. Ben de diyorum ki, ‘Ey milletim; açta açıkta yoksulluğunuz var ise, bu bizim kusurumuz. Yani bu devletin, bu milletin bir kusuru. Bunu kapatmak da devletin, milletin sorumluluğu. Açta, açıkta bırakmamak. Eğer güçlü milletsen, devletsen senin açta açıkta insanın kalmaması lazım. Peki nasıl bir anlayış var? ‘Biz milleti yardımla ikna edelim, millet bizi oy versin.’ Biz aslında bu ülke olarak, bu millet olarak yoksulluğu değil, zenginliği konuşursak, o hükümet başarılıdır. Biz yoksulluğu konuşuyoruz kardeşim.”

“200 LİRA, 130 DOLAR ALIYORDU. ŞU AN, 6 DOLAR ALIYOR. BU, ÇÖKMÜŞLÜK DEMEKTİR”

“14 yıl önce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en büyük parası, banknotu diye 200 lira açıklandı ve aldık cebimize koyduk. Bir tane aldım yanıma. 200 lira. Bakın bu 200 lira, 130 dolar alıyordu açıklandığı zaman. 14 sene… Milattan önce anlatmıyorum size. 200 lira, 130 dolar alıyordu. Şu an, 6 dolar alıyor. Bu, çökmüşlük demektir. Bakın sevgili dostlar siyaset yapmıyorum. Gerçekleri anlatıyorum. Ve şu para düşüşü, parasının değeri, yüksek enflasyon, 3 haneli enflasyon ya 2 haneli enflasyon sayısı bile, dünyada iki elin parmaklarını geçmez iken; enflasyonu aşağı çekmiş bir dünya ülkeleri seviyesi varken, biz, üç haneli enflasyon yaşıyoruz. Savaşın içinde olan ülkeler bile, tek haneli enflasyonla ülke yönetiyor. Bizim kadar yoksulluk konuşmuyorlar. Allah savaşı kapımıza yanaştırmasın. Allah korusun bu ülkeyi, bu milleti. Barışı, hep daim kılsın. Ama biz, savaştaki ülkeler kadar ekonomisini iyi yönetemeyen bir devletiz, bir hükümetiz. O bakımdan başarısız bir hükümetle karşı karşıyayız.”

“BİR KİŞİ HER ŞEYİ BİLİYOR”

“Bu hükümet; ekonomide başarısız, kucaklamada başarısız, parti devleti üretme çabası var. Bir kişi her şeyi biliyor. Bir kişinin gözünün içine bakıyoruz. ‘Otur’ diyecek, oturacaklar. ‘Kalk’ diyecek, kalkacaklar. ‘Tensipleriyle’ göreve gidecek, girecekler ya da ‘emirleriyle’ iş yapacaklar. ‘Buyruklarıyla’ koşacaklar. Ya da ya da ‘aflarıyla’ görevden ayrılacaklar, aflarıyla. Böyle bir şey olur mu ya? Bu millet, 100 sene önce Cumhuriyet kurdu. Bu millet, herkesin özgür iradeye sahip olduğu bir devlet, bir millet olduğunu Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti’yle yaşadı. Bu çok net. Bizim bu duyguyu hakim kılmamız lazım. Yani seçimle geliyoruz, seçimle gidiyoruz. Ve bu milletin bir kişiye değil; kurallara, hukuka, başarıya, beceriye ihtiyacı var.”

“FİLİSTİNLİ YUSUF, FİLOZOF GİBİ LAF ETTİ”

“Bugün ben çok duygulandım. Çünkü Gazze'ye yardımlarımızı organize etmiştik. Bugün yola çıktı. İnanın hiç haberim yok. Hatta törene 100 metre kala koruma müdürüm camı açtı, dedi ki, ‘Başkanım, Filistinli bir öğrenci buraya gelmiş. Size bir hediye verecek ve birkaç cümle etmek istiyor.’ Tanımıyorum. Yusuf diye bir delikanlı. O kadar güzel şeyler söyledi ki; çok şaşırdım. Hatta konuşmamı bitirdim, ona mikrofonu uzattım. Çocuğun bilgilerini orada ayaküstü almışlar. Bu açılışı duymuş, kalkmış gelmiş. Çocuk dedi ki, ‘Topla, tüfekle, silahla savaş çıkarıyorlar ama biz barışı, topla tüfekle, savaşla kazanmayacağız; bilimle, akılla kazanacağız’ dedi. Filozof gibi laf etti. Gencecik delikanlı. Türkiye'de öğrenci, üniversite öğrencisi. Gözlerim doldu. Hala içimi dağlıyor.”

“ÜLKENİN BİR PARADİGMA DEĞİŞİMİNE İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. BİZ, O DEĞİŞİME TALİBİZ”

“O bakımdan ben, ülkenin bir paradigma değişimine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Biz, o değişime talibiz. Ben, Cumhuriyet Halk Partisi'nin has evladıyım. Burada siyaset yapıyorum ve burada çok başarılı olmak istiyorum. Ama biz, İstanbul'a ve Türkiye'deki siyaset anlayışının değişimine dönük, o paradigma değişimine dönük, oluşumuna dönük bir yolculuk tariflemeye çalışıyoruz. Bunun adına, ‘Halk Meydanı’ diyelim, ‘Halk İttifakı’ diyelim, ‘İstanbul İttifakı’ diyelim, birlikte düşünmek, birlikte yönetmek diyelim. Bütün bu işleri başarmak diyelim… Bunu yapmak zorundayız. Siyaset ötesi, partiler ötesi bir durumdan bahsediyorum. Bir kişi, bizi partinin cenderesine, partinin çatısının altına sıkıştırmaya çalışıyor. Ben de diyorum ki, bizim bu yerel seçimde şehirlerimizi özgürleştirmemiz, şehrimizi korumamız, halkçı politikalarla, insanını düşünen, malın sahibinin insanlarımız, şehrimizin insanları olduğunu hissettiren bir dönemi var etme çabası içerisindeyiz. Ben, onu temsil ediyorum.”

“ONLARIN 25 YILDA YAPTIĞINI, BEN 5 YILDA YAPTIM”

“Şunu söyleyeyim. Proje mi? Vallahi onların 25 yılda yaptığını, ben iddia ediyorum, 5 yılda yaptım. Bunu paradigmalarını, değişimlerini, parametrelerini tek tek anlatacak seviyedeyim. Bu kadar iddialıyım. 10 yılda, göreceksiniz bu kardeşiniz, onların 50 yılda yapamayacağını yapacak. Şöyle düşünün: Biz bir yandan başarıyoruz, onlar hiçbir şey mi yapmadı? Hayır, yaptı. Şöyle ama; bir şeyler yapıyorlar ama yani yaptıkları şu seviyede artarken, öyle kötüleştirdikleri şey var ki; geri gelmiyor. Ataköy'ün sahilleri bir daha geri gelmeyecek mesela. Yok oluyor. Allah muhafaza, karşı çıkmasak, direnmesek, Kanal İstanbul denen baş belasını yapsalar, şehir bitti. Şehrin geleceği bitti. O kadar riyakar bir tavır ki; ‘Şehrin gündeminde olmayan, bizim de gündemimizde olmaz.’ Yani dolambaçlı lafları utanç verici biliyor musunuz? Mertçe yapın işinizi. Niye 2 sene önce ‘ya-pa-ca-ğız’ diye heceliyorsun? Bugün ağzına alamıyorsun Niye? Milleti kandırıp, oy alacaksın. Bu millet, aldatanı sevmez. Aldananı, hiç sevmez. Dolayısıyla biz, bunlar değişsin istiyoruz. Bunlar bitsin, tarihe gömülsün. İnşallah bir daha bu tavırlar olmaz.”

“EFENDİM GAZZE KURTULACAKMIŞ!”

“Efendim, hemen sıkıştılar mı geçen seçimde ‘Esenyurt düşerse, Mekke düşüyordu!’ Şimdi, ‘31 Mart'tan sonra Gazze kurtulacakmış!’ Allah'tan korkun yahu. Ağzınızı açamadınız yahu. Lahey'e Uluslararası Adalet Divan’na, Afrika'nın ta dibindeki Güney Afrika Cumhuriyeti dava açtı. Sen ağzını açamadın. Ondan sonra, ‘Efendim Gazze kurtulacakmış!’ Sıkıştılar mı biz Yaradan'a sığınıyoruz, onlar Yaradan'ın bize emanet ettiği inancımızı, dinimizi her yerde kullanmaya çalışıyorlar. Ayıptır. Ayıptır. Hadi oradan. Hadi oradan. Ben sizin nelerinizi gördüm? Ben bu anlatıyorum, şaka yapıyorum zannediyorlar. Yaptığım camilere imam vermediniz siz yahu. Ne zaman ki kaymakamı arayıp, ‘Sayın Kaymakam, siz ne yapıyorsunuz’ dedim ya. ‘Bir bakayım, sorayım’ dedi. ‘Bak’ dedim, ‘Seni müezzinliğe davet ediyorum, oraya imam gelmezse. Ben imamlık yapacağım. Bu akşam geleceksin oraya’ dedim. O gün oraya, iman yolladı. İnancımıza hakaret yahu. Burada din görevlileri var. Allah'la kul arasına biri girebilir mi? Böyle bir şey var mı? Bana biri desin ki, ‘Girebilir.’ Ben, duymadım. Ben öyle bir şey öğrenmedim yani. Ben inancımı onun için seviyorum.”

“BU ANLAYIŞ, BU MİLLETİN SAĞDUYUSUNUN KARŞISINDA BOYUN BÜKECEK”

“Bizim inancımız, mazlumların inancıdır. Mazlumların şahıdır. Mazlumların yanındadır. Böyle bir anlayışı temsil eder. Bunlar, bu anlayış baş edemeyecek, bu milletin sağduyusunun karşısında boyun bükecek. Zaten bir avuçlar, bir avuç. Bu 31 Mart var ya… İddia ediyorum 1 Nisan'da bizim milletimizin alacağı o derin nefes var ya, son 50 yıldır aldığı en derin nefes olacak, göreceksiniz. Ve Allah'ın izniyle biz, o derin nefesi bu ülkede demokrasiye, hakka, hukuka, özgürlüğe, berekete dönüştüreceğiz. Berekete dönüştüreceğiz. Onlar, yoksulluktan oy almaya gayret ettiler, biz zenginlikle oy alacağız. Bu milleti biz zengin etmek zorundayız. Yazık. Ülkemiz hak etmediği yerlerde. O bakımdan benim baktığım pencere bu. Milletin yüzüne, sosyal yardım desteğinin lütuf olmadığını anlatıyorum. Bu, size lütuf değil. Ben sorumluluğu az yaparsam, bana kızın. Çok yaparsam, bana minnet duymayın. ‘Ne iyi görevini yapıyor’ deyin. Ticarette var, ‘Çekini ödüyor. Ne iyi adam.’ Çekini ödemek zorunda zaten.”

“ALLAH, HERKESE ANA DUASI NASİP ETSİN”

“Ben, vadettiğim borcumu ödeyen bir belediye başkanıyım. Vadettiği görevini yapan bir belediye başkanıyım. O bakımdan, bu millete yapılan ayrımcılığa karşıyız. Buna da mücadele edeceğiz. Bu milletin inancıyla kimse uğraşamayacak kardeşim. Bu milletin inancıyla kimse uğraşamayacak, göreceksiniz. Milletin etnik kökeni üzerinden kimse bu milleti bölemeyecek. Annemin güzel bir duası var. ‘Allah seni iyi insanlarla buluştursun’ der hep. Genelde de öyle oluyor. Bazen arıza çıkabilir yani. Denk düşmeyebilir. Olabilir. Ama çoğu zaman öyle oluyor. Yolda gelirken bazen düşünüyorum… Ya Yusuf, Filistinli… Soyadı da Bereket. Yusuf, kalkıyor Muğla'daki üniversitesinden, kendi bilet parasını alıyor, geliyor Sultangazi'yi buluyor. Filistinlilerin poşusunu da omzuna koymuş. Orada konuşuyor. Omzuma alıyor, tutuyorum. Allah yolladı adamı ya. Bunu ben yapamam yani. Bunu kimse yapamaz. Sen doğruyu yap, Yaradan seni iyi insanla buluşturuyor zaten. Ben bir gün konuşsam, onları ben konuşamazdım. Bir gün konuşsam, iki cümlesi yeter. O bakımdan herkese Allah, ana duası nasip etsin.”

Necmi İnce

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0