Normalde doku ve organlarda yer alan hücrelerin belli bir hedefi olduğunu hatırlatan Özkan, “Bunlar bölündüklerinde yine kendilerine benzer hücreler oluştururlar. Örneğin cildimizin hücreleri bölünerek yine cilt hücrelerini meydana getirirler. Kök hücreler ise bunlardan tamamen ayrıdırlar. Belirlenmiş bir görevleri yoktur. Kök hücreler aldıkları sinyale göre tamamen farklı başka hücre tiplerine dönüşebilirler. Bir kök hücrenin hangi hücreye dönüşebileceğini o hücrenin çekirdeğindeki genler belirler. Çeşitli nedenlerle vücudumuzdaki bazı hücreler hasara uğradığında veya öldüğünde vücudumuzun o anda hangi hücreye ihtiyacı oluştuysa kök hücreler o tip hücreye dönüşebilirler. Böylece kök hücreler diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi görmektedirler.
Temeli, kişinin damarından alınan kanın bir tüpe konulup santrifüj edilmesi sonucunda içindeki bileşenlerin tüpte tabakalar halinde ayrıştırılması ve en üstte yer alan platelet yönünden zengin PRP tabakasının enjektöre çekilip hasta bölgelere enjekte edilmesi, böylece hasarlı bölgenin hızla tamirinin sağlanması esasına dayanır” diye konuştu.
PRP TEDAVİSİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
İnsan vücudunda bir hasar oluştuğunda beden onarım için kök hücrelerinin hızla faaliyete geçtiğini ifade eden Özkan, “Tamir için ilk görevli olan hücreler kanımızda dolaşan plateletler yani trombositlerdir. Trombositlerin içinde en önemli madde olarak tamiri çok hızlandıran büyüme faktörleri yani growth factor yoğun olarak bulunur. Ancak birçok sebeple bu tamir yeterince yapılamaz ise o bölgeye tamir için dışarıdan destek vermek gerekebilir. PRP uygulamasında, hastanın kendi kanından elde edilen serumun hasarlı bölgeye enjeksiyonu ile normal kan akımının o bölgeye taşıyabildiğinden 2-4 kat daha fazla miktarda trombosit büyüme faktörü o bölgeye doğrudan verilmiş olur. Böylece çok hızlı, güçlü ve kalıcı bir tamir sağlanmaya çalışılır” ifadelerini kullandı. Güncelleme Tarihi: 22 Nisan 2015, 10:48
