olarak sahada hizmet veren biri olarak, iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarındaki gözlemlerimi
paylaşmak istiyorum.
İş sağlığı ve güvenliği çalışmalarına başladığım ilk zamanlar, konu hakkında iş
adamlarına ve yöneticilere bu konuda bilgilerimi aktarmak için çok büyük uğraşlar verdim.
Randevu almanın neredeyse imkânsız olduğunu anladım. Çünkü onların bilmediği ve de
ilgilenmeye değmeyen bir konuyu anlatmak için onların zamanını talep ediyordum. Onlar
zamanlarını üretime ayırmışlar, programlarını ona göre yapmışlardı. Zar zor isteksiz alınan ve
zamanın çok sınırlı olduğu randevularda ise, meramını bir an önce anlat ve git psikolojisi ile
muamele gördüm. Bana, bu da nereden çıktı, işimiz gücümüzün arasında bir de bununla
mı uğraşacağız, İşvereni düşünen yok. Maliyetlere bir de bu kalem mi eklenecek vb.
sorularla cevap ve tavırlarını koyuyorlardı.
Zaman ilerledikçe, yaşanan kazalar ve devletin ısrarlı tavrı ile durumlar değişmeye
başladı. Köprülerin altından hayli sular aktı. 2012 yılında çıkarılan 6331 sayılı iş sağlığı ve
güvenliği kanunu ile konu yeniden ele alındı. Bu süreçte iş müfettişleri kadrolarını takviye
ettiler. Bu kanunla, idari para cezaları ciddi bir şekilde arttırılarak caydırıcı bir düzeye çekildi.
İşletmelerin denetimleri ciddi bir düzeyde başladı ve de geri dönüşümlü kontroller yapılmaya
devam etmektedir.
Bu konuda toplumsal bilinç ve algı çalışmaları medyanın da desteği ile gelişmekte. Bir
zamanlar bana randevu vermeyen işyerleri, iş kazaları ya da denetim sonraları bilgi talep etmek
ve yardımcı olmam için çağrılar yapmaktalar.
Bu arada işletmelere bu hizmeti sunabilmeleri için iş güvenliği uzmanlar ve işyeri
hekimleri yetiştirilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılarak hizmet alt yapısı kurulması
çalışmaları yapıldı. Buraya kadar işin olumlu taraflarını anlattım.
Bu konuda bazı yanlış uygulamaları da anlatacağım. Bazı iş yerleri, bu işe, on sene
önceki yaklaşımlarını sürdürmektedirler. Bu işi zaman kaybı, gereksiz çalışmalar, üretimi
aksatan faaliyetler ve de gereksiz masraflar olarak kabul etmekteler. Madem kanun ağır
cezalar getirdi, öyleyse mevzuattı kurtaralım, maliyeti en aza çekelim mantığı ile hareket
etmekteler.
Bu arada, bu işi istihdam fırsatı olarak görenler iş güvenliği uzmanı olarak piyasada iş
talep etmekteler. İş tecrübesi, sanayii tecrübesi olmayan okullarını yeni bitirmiş uzmanlar, haklı
olarak bu işe bir yerden başlamak istemektedirler. Bu konuda yetişeceklerdir. Ama zamana ve
de tecrübeli bir uzmanın rehberliğine ihtiyaçları vardır. Yukarıda bahsettiğim düşünce tarzına
sahip işyerleri bu yeni işe atılacak uzmanların durumundan yararlanma yolunu seçmektedirler.
Onları düşük maaşla işe almaktalar, onların tecrübe eksikliğini istismar ederek çalışmalarını
kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmektedirler.
Bu durum, iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarını etkisizleştirmeye götürmektedir. Bu
konuda genç uzmanların bir suçu yoktur. Ortam, arz talep dengeleri buna sebep olmaktadır.
Ayrıca bu sistem yasalaşırken eksiklikler oluşmaktadır. Bakanlığın bu konuda yeni
uygulamalarla bu gibi olumsuzlukların önüne geçeceğine inanıyorum.
Bu bir süreçtir. Zamanla bu kültür oluşacak ve sistem oturacaktır.